
VAMPİRLER VAR MI?
Vampirlere yönelik iddialar ve tartışmalar çok eski zamanlardan beri süregelmektedir. BU tartışılmalar bitecek gibi de görünmüyor. Vampirlere yönelik bir çok film, dizi ve belgesel yapıldı. İnsanlar bu yapımlardan o kadar etkilenmektedirki bazen bu olayın gerçek olmasına yönelik kendilerini şartlandırmaya bile başladılar diyebiliriz. Bu konuda bir takım araştırma yaptığımızda kesin bilgilere ulaşmak pek mümkün olmuyor.
Vampirlere yönelik Webster Sözlüğüne baktığımızda Vampirin tanımı olarak;” Ölü bir insanın tekrar canlanmasına veyahut geceleri mezardan çıkması olayına inanmak; vampirler uykudaki insanların kanlarını emerler.” şeklinde bir ifade geçmektedir. Gerçekte vampir inancı Slav Folklörü´nden doğmuş olduğunu söyleyebiliriz. Mezardan çıkanlar, ölüler, kötü ruhlar, kan içen insanlar, kurt adamlar veya cadılar veya hayvani şekillere dönüşmeler; bunun gibi bir çok olayı Slav folklöründe bulabilirsiniz.

Vampirimsi insanlar!
Vampir araştırmacılarının en tanınmışlarında biri olan Guiley, yıllarca süren araştırması esnasında, ne Bram Stoker´ın Dracula´sına, ne de Anne Rice´in Lestat´ına veya Armand´ına rastlamadığını belirtmektedir. Bunların olunmak istenen vampir tiplemeleri yani toplumun bilinçaltı şartlanmaları olduğuna inanmaktadır.
Guiley´in ideal vampirin elbette doğaüstü olacağını ama bireysel olarak insanların bastırılmış arzu ve şiddetlerinin vampir olayına zemin hazırladığını iddia etmektedir.Bu arzu kan tadını sevmek veya biraz cinsel arzuların sonucunda oluşabilir, bazıları sağlık, uzun ömür ve güç sağlamak gibi nedenleri ortaya koyuyorlar. Bazı kan içme olaylarının içeriğinde kurbanların kanını içme faktörü kıskançlıktan veya kinden kaynaklandığı ortaya konmuş. Bunlar aslında vampir değiller, sadece vahşi bir biçimde öldürüyorlar.
KONT DRACULA OLAYI
Eğer Romanya´ya giderseniz ve vampirlere meraklıysanız, Wallachia bölgesinde yani ünlü Transilvanya´da, Arges Irmağı´nın kaynağına doğru gidin ve sorun; size tarif edilen yerde bir şato yıkıntısı göreceksiniz. İşte orası Kont Dracula´nın ya da diğer asıl adıyla Vlad Tepes´in şatosudur.
1456 yılında Vlad, bu bölgeye hakimdi, şatonun stratejik uygunluğu çok işine yarıyordu, sarp kayaların tepesinde ulaşılmaz bir bölgedeydi. Vlad´ın amacı bir bakıma Boyarlar´ı yani aristokrat sınıfı kendine bağlamaktı. Bu tarihlerde Osmanlı tahtında Fatih Sultan Mehmet vardı ve Bizans´ı yok eden genç Sultan´ın gözü Balkanlara dikmişti.
Osmanlı Boyarlar´ın silahlanmasına ve ordu kurmalarına izin vermiyordu. Tepes, bazı Boyarlar´ın Türklerle iyi geçinmelerine kızıyor, gizli gizli örgütleniyordu. 1457 yılında Vlad Tepes bir darbe girişimine hazırlandı. Bir gece yarısı Osmanlı taraflısı Boyarlar´ın şatolarını tek tek basarak tümünü aileleriyle beraber esir aldı. Vahşet ve katliama o gece başladı.
Esirlerini aylar boyunca köy köy gezdirerek birer birer öldürdü. İnanılmaz işkenceler yapmaktaydı, kadın çocuk dinlemiyor; anadan doğma halde uçurumlardan atıyor, derilerini yüzüyor, açlıktan öldürüyor, buzlu sularda boğduruyordu. Sonunda haberler Fatih Sultan Mehmet´e ulaştı, ardından Osmanlı birlikleri bölgeye girdiler. Tepes, önce birkaç çatışmayı kazandı ve esir ettiği Türkleri feci şekilde öldürttü; çoğunun kavuklarını başlarına çiviletmiş ve sonra da kazığa oturtmuştu. Vahşice katliamlar yapıyordu, yağ kazanları kaynatıyor, insanları içine canlı canlı atıyor, kesik başlardan kuleler yapıp karsısında oturup şarap içiyordu. işte Kazıklı Voyvoda unvanını o zaman kazandı. Bu acımasız ve insanlıktan nasibini almamış bu yaratık esirlerini canlı canlı yağlanmış kazıklara oturtuyor, can çekişmelerini seyrediyordu.
Vampirler Büyük Ada da Mı?
Paylaşımlarınızı lütfen saygı çerçevesinde yapınız. Aksi takdirde silinir.
Halk arasında vampir hastalığı olarak bilinen porfiriya rahatsızlığı bulunan kişi sayısının Türkiye'de en az bin olduğu iddia edildi. (Anadolu Ajansı)
"Hastalık yüzyıllar öncesine dayanıyor ancak son yüzyıl içinde önemli veriler elde edildi. Hastalığın çok çeşitleri var ve bazı vakalar çok ağır. Hatta ağır vakalarda vücut gelişimi bozukluğu olabiliyor. Ellerde şekil bozukluğu, yüzde tüylenme, ışığa karşı aşırı hassasiyet gelişiyor. Özellikle bu hastalıktan muzdarip çocuklar gündüz değil, akşam saatlerinde dışarı çıkmak istiyor. Hastalık tam olarak bilinmediği için doğru tanı da konulamıyor."