top of page

ATLANTİS KITASI (Kaynak; Wikipedi) 

Atlantis (Yunanca Ἀτλαντὶς νῆσος), "Atlas'ın adası", Platon'un Timaeus ve Critias kitaplarında bahsettiği efsanevi batık bir kıta ve uygarlık.

Platon'a göre Atlantis, "Herkül Sütunları'nın ötesinde" yer alan, Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fetheden ve Solon'un zamanından 9000 yıl önce (yaklaşık MÖ 9500) Atina'yı fethetmeye çalışan, ancak başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlıktır.

Platon'un diyaloglarında gömülü bir hikâye halinde olan Atlantis, genellikle Platon tarafından kendi politik teorilerini anlatmak için yaratılmış bir efsane olarak görülür. Birçok akademisyen için Atlantis hikâyesinin amacı belirgin olmasına rağmen, Platon'un hikâyesinin ne kadarının eski hikâyelerden derlendiği bir tartışma konusudur. Bazı akademisyenler Platon'un hikâyeyi Thera yanardağ patlaması veya Truva Savaşı'ndaki bazı öğelerle oluşturduğunu savunurken, bazıları ise MÖ 373'te gerçekleşen Helike'nin yıkımı veya MÖ 415-413 yılları arasında gerçekleşen Atina'nın başarısız Sicilya işgali gibi olaylardan esinlendiğini savunurlar.

MÖ 421 yılında Sokrates'in evindeki bir felsefe sohbetinde Atinalı devlet adamı Kritias, dedesi Dropides'in kendisine naklettiği efsaneyi hikâye eder. Hikâyeyi dede Dropides'e nakleden ünlü Yunan şair Solon'dur. Solon'un gösterdiği kaynak ise Mısır'da bulunduğu dönemde tanıştığı Mısırlı bir keşiştir ve keşişe göre Atlantis'e ilişkin olaylar MÖ 9000 yılında gerçekleşmiştir.

Plutarkhos'a göre  Sais şehrinde Solon'la konuşan rahibin adı Sonchis idi. İskenderiyeli Clemens'e göre bu aynı zamanda Pythagoras'a ders veren Mısırlı rahibin adıdır. Platon'un hem Kritias, hem de Solon'la akrabalığı vardı. Ayrıca, kendisi de Mısır'ı ziyaret ederek birkaç yıl kalmış ve inisiye olmuştu. Onun için, bazı Atlantologlar onun Atlantis konusunu yazmadan önce, bu konudaki bilgileri topladığı fikrindeler. Platon(eflatun)'a göre bu kıta çok zengindi ve soylu insanlar tarafından yönetiliyordu. Bir felaket sonucu okyanusun sularına gömülmüştü.

Kur'an'da "Ad kavmi" diye de geçer, Ad-land; Kuzey dillerinde Ad Ülkesi demektir. Kimi araştırmacılara göre, İbranice’deki, ilk insanı belirten ve adama sözcüğünden gelen "Adem", Sanskrit dilinde “ilk, başlama” anlamına gelen ve Aryenler’in ilk konuşan insan türüne verdikleri ad olan "Ad-i", Frigler’in "Attis", Kafkasyalılar’ın "Adige", Polinezyada’daki "atea", Truva öyküsündeki "Ate", Aztek mitolosindeki "Atzlan" (ada) ve Türkçedeki "ad", "ada", "ata" (pek çok dilde baba anlamına gelir) sözcükleri ile "Ad" kavminin adı arasında etimolojik bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir.

James Churchward Atlantis'in efsanevi Mu uygarlığının bir kolonisi olduğunu belirtmiştir.  İngiliz ordusunda görevli subay olarak Tibet'te bulunmuş, daha sonra dünyayı gezmiş ve araştırmalar yapmıştır. James Churchward 1883'te, Batı Tibet'te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün yüzüne çıkartmıştır. Tibet'te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğrultusunda Tibet'teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet'te bir manastıra düşmüş ve bu manastırın, Büyük Rahipler Kardeşliğinin önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward'a, 15 bin yıl önce yazılmış Naacal Tabletlerini göstermiştir.

KUTSAL KİTAPLAR DA ATLANTİS

1947 yılında, Ölü Deniz'e yakın Kumran mağarasında bulunan rulo yazıtlar, İbrani kutsal edebiyatının en eski örneklerini oluştururlar. Bulunan bir yazıta göre Nuh farklı bir fiziğe sahipti. Öyle ki, babası Lamek onun kendi oğlu olduğunu karısı Bartenoş'un yemin ve ısrarlarına rağmen inanmamıştı. Nuh'un "Bakıcılar, Kutsal Olanlar veya devler" in soyundan gelmediğini ancak meleklerden her şeyi öğrenen" büyükbabası Enok (İdris)'a danıştıktan sonra inanmıştı.

Kitab-ı Mukaddes'te (Eski Ahit ve Yeni Ahit / İncil) Enok kitabından yer yer söz edilir. Asırlardır saklanan ve kutsal metinler külliyatından çıkarılan bu kitabın iki farklı nüshası vardır, biri yakın zamanlarda bir Rus manastırında bulunarak Slavonik dilde muhafaza edilmiştir. Adı Enok'un (İdris) Sırlar Kitabıdır. Bu kitapta Enok'un Tanrı tarafından göğe kaldırıldıktan sonra cennet ve cehennem katlarında gördüklerini ve sonradan 360 kitap yazdığını anlatmaktadır. İkinci ve çok daha uzun kitap ise Enok’un Kitabıdır. Burada Nefilimlerin devler olduklarını ve tufandan önceki çöküş devrinde onların insanoğlunun yiyeceklerini tükettiklerini ve bunlar da yetmediğinde insanları yediklerini yazıyor. Bu kitapta, bu çeşit atıflar, dini çevreleri rahatsız etmişti (San Augustine Tanrının Şehri) ve bu kitabın Eski Ahit külliyatından çıkarılmasına, 1772 yılında James Bruce tarafından bir Habeş manastırında bulunana dek, yüzyıllardır ortadan kayıp olmasına sebep vermişti.

Gerçekte ise, Kitab-ı Mukaddes'te Hanok'un (Enok (İngilizce: Enoch): Türkçe Kitab-ı Mukaddes'te Hanok) yazdığı bir kitaptan değil, Hanok'un kendisinden sözedilir. Kitab-ı Mukaddes'teki bilgilere göre, Hanok MÖ 3404 ile 3039 yılları arasında yaşamış bir kişidir. Hanok, MÖ 2970 yılında doğan Nuh'un dedesinin babasıdır ve Nuh'un doğumundan önce yaşayıp ölmüş bir kişi olarak Nuh'u görmemiştir. Hanok Nuh'tan onlarca yıl önce yaşamış bir kişi olup kitap yazmış bir kişi değildir. Aynı şekilde, Nuh'un ne başka bir atası, ne kendisi, ne de Musa'ya kadar soyundan bir başkası bir kitap yazmıştır. Ayrıca zaten bu kişilerin yaşadıkları dönemde günümüzdeki anlamda bir kitap yazılması da sözkonusu değildir. İlk defa papirüs kullananlar Mısırlılardır. Bunların devri de daha yakın bir dönemdir. Bu kişiler bütün yaşadıkları olayları ve bilgileri sonraki nesillere sözlü olarak aktarmış kişilerdir. İbrahim, İshak, Yakub ve Yusuf ta buna dahildir. Kumran mağaralarında bulunan Kitab-ı Mukaddes tomarlarının karbon testleri, bunların yaşının Mö. 100-200 yılları arasında olduğunu söylemektedir. Eğer Hanok'un Sırlar Kitabı'nın bunlarla ilişkili olduğu söylenmek isteniyorsa, bu devir hiçbir şekilde Hanok'un yaşadığı devre uymaz. Çünkü Hanok'un ölüm tarihi bile MÖ 3039 yılıdır.

Yaklaşık olarak MÖ 1500'lü yıllarda Kitab-ı Mukaddes'i ilk olarak kaleme alıp yazan kişi, İbrahim'in soyundan gelen Musa'dır. Kitab-ı Mukaddes'teki soy hattına göre Musa, sözlü bir şekilde aktarılan bilgileri ilham altında kaleme almış ilk kişi olmaktadır. Musa'nın yazdıkları tufanı ve öncesini de kapsar. Hanok ile ilişkilendirilen Nefilim denen devler konusu da bu yazılanlar arasındadır ve ilk kitabının 6. bölümünde yer alır. Musa Hanok'tan sözeder; ancak Hanok'un yaşadığı zamanın, Nefilim denen devlerin ortaya çıkmasından yüzyıllar öncesi olduğunu gösterir. Buna göre, gerçekte Hanok Nefilim denen devleri hiç görmeden yaşayıp ölmüş bir kişidir. Musa Nefilim denen devlerin, tufan öncesinde yeryüzüne insan şeklinde maddeleşerek gelen meleklerin insan kızlarıyla evliliklerinden ortaya çıkan bir melez soy olduğunu söyler.  Bunların tufan geldiğinde Nuh ve ailesi dışındaki bütün insanlarla birlikte boğularak yok olduklarını anlatır.

Google Earth'le çalışan bir uygulama olan Google Ocean'da yapılan bir araştırmada kayıp kıta Atlantis'in olduğu varsayılan yerler incelendi ve ilginç bir bulguya ulaşıldı.

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinde yer alan habere göre Kanarya Adaları yakınlarında Batı Afrika sahiline 620 mil (997 kilometre) uzaklıkta bir nokta kayıp kıta Atlantis olduğu sanılan harabelerin izine rastlandı.

Google Ocean'da tespit edilen ve insan eliyle yapılmış kusursuz bir dikdörtgene benzeyen "gizemli" şekillerin Atlantis olabileceği tahmin ediliyor.

Galler büyüklüğünde olduğu tespit edilen dikdörtgenin bir mühendis tarafından belirlendiği bildiriliyor.

4 kilometre derinlikte olan dikdörtgen yapı, mimari çizimleri andıran bir harita şeklinde ve birbirini direkt kesen, rahatlıkla görülebilen çizgilere sahip.

Kayıp kıta Atlantis

Atlantis, Platon'un Timaeus ve Critias kitaplarında bahsettiği efsanevi batık bir kıta ve uygarlık olarak biliniyor.

Platon'a göre Atlantis, "Herkül Sütunları'nın ötesinde" yer alan, Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fetheden ve Solon'un zamanından 9 bin yıl önce (yaklaşık M.Ö. 9500) Atina'yı fethetmeye çalışan, ancak başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlık."

New York Üniversitesi'nden arkeoloji küratörü Dr. Charles Orsel, Google Earth'te keşfedilen şekillerin Platon'un tarif ettiği yerde bulunduğunu belirtti.

 

Google Ocean

Google Ocean‘da Okyanusların 3D haritalarını barındırıyor. Google Ocean, geçtiğimiz Aralık ayında dünyanın dört bir yanından davet edilen yüzlerce oşinografın ortak çalışmasıyla oluşturuldu.

Sualtındaki volkanların etrafında sanal olarak yüzmenizi sağlayan uygulamayla egzotik deniz yaşamı hakkında videolar izlenebiliyor, batıklar hakkında bilgi ve fotoğraflara ulaşılabiliyor.

ATLANTİS KITASI (KAYIP KITALAR)

Bu yazıda: kayıp şehir ve hatta kayıp kıt’a “Atlantis” hakkında, sizlere kısa bir öykü sunmak istiyorum. Unutmayın ki, bu yazılanlar ve söylenenlerin gerçekçiliği kanıtlanmamış ve Atlantis’in gizemi, yaklaşık 2000 yıldır, birçok insanın hayal dünyasını süslemiştir.

Atlantis hakkındaki ilk yazılar: antik Yunan döneminde ortaya atılmıştır. Bunlardan ilki, yani kaynak: Yunanlı filozof Eflatun’dur.

Eflatun: MÖ.359-347 yılları arasında yazdığı 2 kitabında (Timeaus ve Critias): ilk kez, Atlantis kıtasından söz eder. Bu yazdıklarına kaynak olarak ise, yine Atinalı bir yazar ve şair olan “Solon” un yazdıklarını gösterir.

Solon: MÖ.569-525 yılları arasında: Nil deltasının batı ucunda bulunan Sais şehrinde: Mısır kralı Amasis’in sarayını ziyaret eder. Bu ziyarette, bir rahip ile tanışır. Rahip: konuşmalarında, kendisine; 9000 yıl öncesinden gelen “Atlantis” in hikayesini anlatır. Buna bir anlamda inanmak gerekir, çünkü, Heredot’a göre: Mısır rahiplerinin o dönemdeki yazılı tarihleri, 12 bin yıl öncesine kadar gidebilmektedir. Yani, bir anlamda, Mısır rahiplerinin yazılı tarihlerinde, Atlantis ile ilgili bilgiler olmasının, doğal kabul edilmesi gerekir.

Evet: anlatılanlara göre: Atlantis, yaklaşık 9000 yıl önce, Atlantik okyanusunda, Herkül kayalıklarının yani günümüzdeki Cebelitarık boğazının ötesindedir. Libya ve hatta Asya kıtası topraklarından daha büyük bir adadır.

Ada üzerindeki insanlar, deniz ve depremler tanrısı Poseidon soyundan gelen kralların kurduğu, ittifak tarafından yönetilmektedir. Ayrıca; ada üzerinde, ayrı krallar tarafından yönetilen, şehir devletleri bulunuyordu. Ancak, bunlar arasında en muhteşem olanı: başkentti. Bu muhteşem başkent: üzerinde bulunduğu kara parçasını, birbirinden ayıran, 3 su çemberiyle çevrilerek koruma altına alınmıştı. Bu su çemberlerinin hemen yanında ise, yine 3 savunma duvarı yükseliyordu. Bu duvarların her biri, ayrı ve birbirinden farklı metallerle kaplanmıştı. En dıştaki duvar: bronz, ortadaki teneke ve en içteki duvar ise, pek bilinmeyen ve yalnızca bu adada bolca bulunan bir maden olan “orikalkumun” ile kaplanmıştı. Bu metal: altın dışındaki tüm metallerden daha güvenli ve dağ bakırı ve dağ metali olarak isimlendiriliyordu. Hatta: bu en içteki duvar, kaplandığı metalin yaydığı kırmızı ışık ile parıldıyordu.

Atlantisliler, şehri çevreleyen bu su hendeklerinin arasında, şehir merkeziyle, denizi birbirine bağlayan bir kanal da yapmışlardı. Ayrıca: en dıştaki hendeğin kaya duvarını oyarak, bir de liman inşa ettiler.

Atlantislilerin yaşadıkları yere gelince : zengin doğal kaynaklara sahip ve muhteşem güzel bir yerdir. Ormanlar, filler de dahil olmak üzere vahşi hayvanlar, meyveler ve sayısız metal madenleri bulunmaktadır.

Başkentin merkezinde, kale bölümünün içinde, yine muhteşem yapıların bulunduğundan söz edilmektedir. Bunların başında: Poseidon Tapınağı bulunmaktadır. Bu tapınak: Atina şehrindeki Parthenon Tapınağının 3 katı büyüklüğündeydi ve tamamen gümüşle kaplanmıştı. Tapınağın kulesinin tepe noktaları ise, altın kaplanmıştı. Tavanı ise: fildişi kaplıydı. Tapınağın diğer bölümleri ise: altın, gümüş ve orikalkamun madenleriyle süslenmişti. İlaveten, tapınağın iç kısmındaki heykelde : Poseidon, 6 kanatlı at tarafından çekilen bir savaş arabasının içinde görülmektedir. Bu heykel, o kadar büyüktür ki, Poseidon’un başı, 116 metre yükseklikteki tavana değmektedir.

Adanın çevresindeki okyanus ise, ismini; Poseidon’un büyük oğlu “Atlas” dan almaktadır. Atlas okyanusu: birçok volkanik hareketlerin, tarihi süreç içinde sık olarak tekrarlandığı bir yer olarak bilinmektedir. Hatta: en son olarak, 1957 yılında, Azor adalarının yakınlarında, bir gecede, su yüzüne, yeni bir ada çıkmıştır.

Atlantisliler: Atlantik okyanusundan, Akdeniz’e ve güneyde Mısır, kuzeyde İtalya bölgelerine kadar uzanan, büyük bir imparatorluğa sahiptiler. İmparatorluklarını daha da büyütme girişimleri, Atina şehir devletinin başı çektiği Avrupalı güçler karşısında duraksamıştır. Atlantis güçleri, Atina güçlerine yenildiler. Ancak, Atlantisliler, bu yenilginin hemen ardından, korkunç bir doğal felakete uğradılar ve bir gecede, bütün kıta, üzerinde yaşayanlarla birlikte sulara gömülerek yok oldu.

Eflatun tarafından, Solon kaynaklı olarak aktarılan bu bilgilerden sonra: Atlantis hakkında bir diğer kaynak: yine bir Yunanlı filozof ve yazar olan “Platon” a aittir.

Platon tarafından yazılanlara göre, Atlantis:

Sıcak ve soğuk suların yerden fışkırdığı, kırmızı ve siyah taşlardan duvarların inşa edildiği bir yerdir. Bu belirtiler, günümüzdeki “Azor adaları”nda da görülmektedir. Ayrıca, yine o dönemde, insanların, dünyanın yassı olduğuna inandıkları ve denizin yani Atlas okyanusunun, dünyanın sonundaki bir boşluğa akmakta olduğunu söyler. Yani: bir anlamda, dünyanın sonu olarak düşünülen Amerika kıtasının, o dönemlerde varlığı bilinmektedir. Hatta: Amerika veya yerinde bulunan kıta hakkında bazı bilgiler de verilmektedir. Atlantis: at’ların ana yurdu olduğu belirtilir. Binlerce yıl önce, atların ilk örneklerinin Amerika kıtasında bulunduğu ve sonra, bu kıtadan yok olup, Asya kıtasında varlıklarını sürdürdükleri bilinmektedir. Ayrıca, Atlantis’te fillerin bulunduğu yazılıdır. Yine, Amerika kıtasında, çeşitli Kızılderili kabilelerine ait kalıntılarda, fil kabartma motiflerinin görüldüğü bilinmektedir. Ancak, fillerin soyları da, atlar gibi, tufandan sonra, gerek Amerika ve gerekse Asya kıtalarında silinmiştir.

Son olarak, yine Yunanlı bir başka filazof Homeros tarafından: Atlantis hakkında anlatılanlar şöyledir.

Atlantis kıtasının ilk kralı Atlas’tır. Atlas; denizlerin göbeğinde bir adada, bol ağaçlıklı bir adada yaşamaktadır. Bu adanın: batı’da, Hesperides adalarında bulunduğu söylenir. Bu adalar: Hesperos gezegeni olan “Venüs” gezegeninin, dünya üzerinden gözüken yüzüdür.

Efsaneye göre: Kral Atlas’ın oğlu Hesperos: astronom olan babası gibi, yıldızları gözetlemek için “Atlas” dağına tırmanır. Rüzgür: onu alır ve gökyüzüne taşır. Bunun üzerine, çok üzülen kral Atlas, Venüs gezegenine onun ismini verir.

Öte yandan: kral Atlas’ın kızları: peri Hesperitlerdir. Bunlar: batının son durağı olan bu adalarda hüküm sürerler. Yani, bir anlamda, Atlantis tanımlanmıştır. Yunancada, Atlantis “Atlan’ın kızları” anlamına gelir. Atlas’ın kızlarından biri de “Maya” dır. Bu isim: Meksiko-Yucatan bölgesinde büyük bir medeniyet kurmuş olan “Mayalar” ile bağlantı anlamına gelebilmektedir.

Bir de, Herakles’ten söz edilir. Herakles: elinde taşıdığı sopası, dev yapısı, hayvan postları ve kullandığı kaba güç ile bilinmekte ve bir mağara adamını anımsatmaktadır. Mitolojide, Herakles’e 12 görev verilir. Bu görevlerin çoğunda, Herakles: bir kısım dev canavar ile boğuşur ve onları yener. Hatta: Hindistan ülkesindeki vahşi ve saldırgan hayvanları temizlediği bile söylenir. Herakles’in 11’nci görevi: Hesperides adalarında (Atlas’ın kızlarının yaşadığı düşünülen adalarda): Ladon isimli bir yılan tarafından korunan, altın elmaları bulup getirmektir.

Tanrıların babası Zeus: üzerinde altın elmalar büyüyen bir ağacı, Hesperideslerin adalarına koyarak, Atlas’ın kızlarının korumasına bırakmıştır. Ancak, kızlar, bu elmaları sürekli yemişler ve bunun üzerine, Zeus, elmaları korumak için, Ladon isimli yılanı, ağacın yanına bırakır. Herakles: altın elmaları bulup almak üzere, Hesperides adalarına gittiğinde, orada, kızların babası Atlas ile karşılaşır. Çünkü: adaların kralı Atlas’tır.

Atlas: bütün denizlerin dibini görebilmektedir. Ayrıca: göğü-yerden ayıran bir sütunu, omzunda taşımaktadır. Bunun anlamı şudur: birçok mitolojide, yaratılışta: gök ile yer, birbirinden ayrılmıştır. Tufanda ise, gök, yer yüzüne inmiştir. Ancak: Atlas, omzunda taşıdığı sütun ile, gök ile yer’i birbirinden ayırmakta, yani bir anlamda, tufan oluşumunu engellemektedir.

Herakles: Atlas ile karşılaşıp, altın elmaların bulunduğu ağacın yerini sorduğunda: Atlas, kendisinden bir süreliğine, omzunda taşıdığı sütunu tutmasını ister. O arada, kendisi de, altın elmaların bulunduğu ağacı bulup, kendisine teslim edeceğini söyler. Herakles, bunu kabul eder ve Atlas, bir süre sonra üzerinde altın elmalar bulunan ağacı getirerek, Herakles’e teslim eder. Ancak, bu kez: sütunu, omzuna almaktan kaçınır. Bu sırada ise, Herakles: Atlas’a, omzundaki kemeri düzelteceğini ve bu yüzden sütunu almasını söyler. Buna kanan Atlas, sütunu alır ve daha sonra Herakles, tekrar sütunu geri almayı kabul etmez ve altın elmaların bulunduğu ağacı alarak, yoluna devam eder. Burada, hemen daha yakın tarihlere dönmek istiyorum. Peru ve İnka uygarlığı. İnka uygarlığını istila edenler, İnka kralının sarayının bahçesinde, üzerinde altın meyvelerin asılı bulunduğu bir ağaç bulurlar. Bu ağaç, daha sonra yerinden sökülür ve İspanya’ya götürülerek, diğer İnka hazinelerinde olduğu gibi, eritilir ve İspanya kralının hazinesine dahil edilir.

Yine, Atlantis üzerinde yazılar yazan bir kısım yazar şunlardır:

MÖ.5’nci yüzyılda, Atinalı Proclus: Atlantislilerin uzun yıllar boyunca, Atlantik denizindeki tüm adalarda hüküm sürdüklerini ve Atlantis’in gerçek olduğunu yazar. Ayrıca: MÖ.4’ncü yüzyılda, Cranton’un, Mısır’ı ziyaretinde, üzerinde Atlantis’in tarihini anlatan hiyeroglifler bulunan 2 “altın-bazı kaynaklarda demir- sütun” gördüğünü söyler.

MS.2’nci yüzyılda, Romalı Claudius: kendisi “Hayvanların Doğası Üzerine” isimli eserinde, Atlantis’ten, İspanya’nın güneybatı kıyısında bulunan bir eskiçağ şehri ve muhteşem bir ada olarak sözetmektedir.

1877 yılına gelindiğinde ise, bu kez: Amerikalı Helena Blavatsky: Atlantis’in var olabileceğinden söz etmiştir. Aynı yıl yazdığı bir yazıda “Atlantis ve halkını ayrıntılı olarak tanıtır ve ileri teknolojilerden, eski çağlara ait uçan makinalardan, devlerden ve doğaüstü güçlerden söz eder.

Yine başka bir Atlantis meraklısı: 20’nci yüzyılın başlarında, bu konuda, bazı şeyler ortaya koyan, ünlü medyum “Cayce” dir. Cayce: Atlantis’in, gemilere ve uçaklara sahip ve bu araçları, esrarengiz bir enerji kristali ile çalıştıran, gelişmiş bir medeniyet olduğunu söyler. Hatta: 1968-1969 yılları arasında, Bahama adaları yakınlarındaki “Bimini” bölgesinde, Atlantis kıtasının bulunacağından söz eder. Derken, 1968 yılında, Kuzey Bimini açıklarında, bir kireçtaşı blok bulunur ve bunun Atlantis’in kalıntısı olduğu iddia edilir. Ancak, bu iddia yeterli ilgiyi bulmamıştır.

Tüm filozof ve yazarların fikir birliğine vardıkları tek konu: Atlantis kıtasının, bir gecede, doğal bir felaket sonucu, sular altında kalarak, okyanusun derinliklerine gömülerek yok olduğudur.

Evet: birçok yazar ve ünlü düşünür ve filozof tarafından ortaya atılan “Atlantis” efsanesi: günümüze kadar olan süreçte, yeteri kadar kanıt olmaması ve düşünceyi ortaya atanların bilimsel veriler sunamaması nedeniyle: merak ötesinde beklentileri karşılayamamıştır. Ama unutmamak gerekir ki, bir zamanlar, bir Alman, Schiller isimli bir Alman, yine antik dönem Yunanlı yazar Homeros’un; o döneme kadar kimsenin inanmadığı “İlyada destanı”ndan etkilenerek, Troya şehrine ulaşmayı başarmıştır.

Ayrıca: dünyamızın, geçmiş dönemlerde, büyük değişimlere uğradığı, kıtaların bir kısmının ortadan kalktığı, bir kısmının yer değiştirdiği ve yeni kara parçalarının ortaya çıktığı da, bilimsel ve kanıtlanmış gerçeklerdir. Bu yüzden: bir zamanlar, Atlantis isimli bir kıta parçasının ve burada yaşayarak, üstün bir medeniyet seviyesi yakalamış Atlantislilerin varlığı hakkında, kanıt bulunmasa da, yazılanlar tamamen gerçek dışı olarak kabul edilmemeli diye düşünüyorum. Bakarsınız, bilim bir zaman gelir ve MÖ.9500 yıllarında yaşadığı düşünülen bu kayıp uygarlığın yerin bulunmasını ve kalıntılarına ulaşmayı sağlayacak düzeyde ilerler.

Atlantik Okyanusu'nun ortasındaki AtlantisAthanasius Kircher'in haritası.

"İmparatorluğun Yıkımı", Cole Thomas,1836

Atlantis Kıtası Hakkında Bilinmeyenler

Atatürk Kayıp Kıta Mu da ne Aradı?

Sonuç olarak günümüzde Atlantis ile ilgilenen akademisyenlerin neredeyse tümü, Atlantis hakkında yazılan külliyatın büyük çoğunluğunun psişiklerce uydurulan safsatadan ibaret olduğunu ileri sürerken bir kısım araştırmacı ise, tek şahidi Platon olan bu gizemli kıtanın eski Yunanlar tarafından unutulan, Santorini adasında gerçekleşen bir deprem sonucu karanlığa gömülen Minos uygarlığı olabileceğini ileri sürmektedir.

Tarihin kadim zamanlarında büyük bir uygarlık vardı. İnsanlığın ulaşmış olduğu en yüksek uygarlık seviyesine ulaşmış olan "Mu" Uygarlığı. Mu'nun çevresi de yavru uygarlıklarla çevriliydi. Bu yavru uygarlıklardan biri de Atlantis Uygarlığı'ydı. Bugün, her iki uygarlık hakkında "efsanevi"tanımlaması yapılıyor olsa da onların varlıkları bilimsel araştırmalar ve arkeolojik bulgularla her geçen gün biraz daha gerçeklik kazanıyor. onların varlığına kanıt arayanlar için bir kaç örnek verebiliriz: Eflatun, Atlantis'le ilgili ilk yazdığı eseri "Timea" (Timaios) ve daha sonra MÖ.345 yılında "Kritias"ı yazdığı zaman kaynak olarak M.Ö.7. yüzyılda yaşamış atası politikacı Solon'u gösteriyordu. Solon, M.Ö 590'da Mısır'a gitmiş ve Mısırlı rahiplerden kadim bilgiler edinmişti. Bu bilgiler, Atlatis'te yaşam seklinin yani sıra Mısır Uygarlığı'nın köklerinin Mu ve Atlantis'e dayalı olduğuna ilişkindi. Bu büyük ada ülke, Solon'un anlatımlarına göre, Solon'un doğumundan 9.000 sene önce çok güçlü bir krallıktı ve buradan gelen işgalci kabileler, Akdeniz kıyısındaki tüm ülkelere yayılmışlardı.

Araştırmacılar, arkeologlar, jeologlar ve antropologlar ne derse desin, ‘Atlantis’ bir efsane olarak binlerce yıldır, hep gündemde!… Sanırız ki, yayınlarımızın sürdüğü zaman aralığı içinde, Kayıp Kıta Atlantis’in gerçek sırlarına ulaşılamadıkça bu tip haberlerle sık sık karşılaşacağız.  
  Daha önce de belirttiğimiz gibi, kayıp kıta yalnız Atlantis değil!. Mu ve Lemurya da gündemde…  Gündemde her zaman Atlantis’le ilgili haberler vardır ve bu haberlere metaaçıdan değişik bir gözle bakacak olursak şöyle görebilir miyiz ki; önemli olan sadece bu batık ve kayıp kıtaların yeryüzüne çıkışı değildir. Bu tip sansasyonel olayların gündeme gelişindeki asıl amaç, ‘Mu-Lemurya ve Atlantis Bilgeliğinin’ yeryüzüne tekrar çıkışının gizli müjdesini vermek neden olmasın? …
  Binlerce yıl önceki, saf, arınmış ve ilk aktığı günlerin tazeliğini taşıyan derin bir bilgelik yeryüzüne çıkmaya hazırlanıyor olabilir…

Platon, Atlantis’le ilgili ilk yazdığı eseri ‘Timea’ ve M.Ö. 345 yılında yazdığı ‘Kritias’ adlı eserinde kaynak olarak M.Ö.7 yy’da yaşayan ünlü politikacı, filozof ve tarihçi Solon’u gösterdi. Solon kayıtlara göre M.Ö 590 yılında Mısır’a giderek Mısırlı rahiplerden tradisyonel (geleneklerin aktardığı) bilgiler edindi. Bu bilgiler, Atlantis’de yaşamı ve Mısır uygarlığının kökeninin Mu ve Atlantis’e uzandığını anlatıyordu. Solon’a göre onun doğumundan 9 bin yıl önce çok güçlü bir medeniyet vardı.

Mu Kıtası Ve Uygarlıgı Hakkında Kapsamlı Bilgiler

MP4 720p HD Gizem Avı Kayıp Kıta Atlantis History Channel Türkçe Belgesel

Atlantis' in Felaketi Türkçe Dublaj Belgesel

Efsanevi Batık Bir Kıta ve Uygarlık Atlantis

Atlantis Gerçekten Var mıydı Türkçe Dublaj Belgesel

Kara İnci dizisinin Fragmanı

(Atv'de yayımlanan Kara İnci Dizisinin neden kaldırıldığı hala bilinmemektedir.)

MİLYONLARCA YIL ÖNCE ÇÖKTÜ

Büyük miktarda granit, Japonya Deniz Araştırma ve Teknoloji Kurumu'na ait olan Shinkai 6500 adlı denizaltıyla ortaya çıkarıldı. Granitin, milyonlarca yıl önce suyun dibine çöktüğü sanılıyor. 

Araştırmalar sırasında insan yapımı bir yapıya ise rastlanmadı. Araştırmalar sırasında büyük miktarda da kuvarsa rastlandı. Kuvarsın da denizde oluşmadığına dikkat çekildi. Kara parçasının temelinin ise bazalttan oluştuğu sanılıyor.

Ünlü Yunan filozof Platon'nun kayıtlarına göre, Atlantis, dokuz bin yıl önce yaşanan felaketler sonucu okyanusun dibine gömüldü.

ATLANTİS EFSANESİ NEDİR?

Atlantis, Platon'un kitaplarında bahsettiği efsanevi batık bir kıta ve uygarlıktır. Platon'a göre Atlantis, "Herkül Sütunları'nın ötesinde" yer alan, Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fetheden ve Solon'un zamanından 9000 yıl önce (yaklaşık MÖ 9500) Atina'yı fethetmeye çalışan, ancak başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlıktır. Platon(eflatun)'a göre bu kıta çok zengindi ve soylu insanlar tarafından yönetiliyordu. Bir felaket sonucu okyanusun sularına gömülmüştü.

bottom of page